Minik Ayı Bobo'nun Renkli Ormanı

Bir varmış bir yokmuş, gökyüzünün masmavi olduğu, ağaçların kocaman gölgelikler gibi uzandığı, rengârenk çiçeklerin ballı ballı koktuğu bir ormanda, minik bir ayı yaşarmış. Bu minik ayının adı Bobo’ymuş.

Bobo, kıpır kıpır, meraklı mı meraklı bir yavru ayıymış. Ama bazen biraz aceleci olurmuş. Her şeyi hemen öğrenmek, hemen yapmak istermiş. Annesi ona sık sık,
“Bobo’cuğum, sabır güzel bir şeydir. Sabırla bekleyen, en güzel meyveyi yer,” dermiş.
Ama Bobo genelde hemen davranır, sabırsızlanır, sonuçta da ya bir şeyi kırar ya da bir şeyi kaçırırmış.

Bir sabah Bobo erkenden uyanmış. Gözlerini ovuşturmuş, pencereye koşmuş. Hava günlük güneşlikmiş. "Bugün kesinlikle harika bir gün olacak!" demiş kendi kendine.
Annesi kahvaltı hazırlarken, Bobo yerinde duramıyormuş.
“Anneee, bugün ormanda keşfe çıkabilir miyim? Lütfen lütfen lütfen!”

Annesi gülümsemiş.
“Elbette çıkabilirsin ama önce kahvaltını yap, sonra çantanı hazırla. Yanına su al, biraz meyve al. Ve dikkatli ol, olur mu?”
Bobo başını sallamış. “Tamam annecim!”

Ama sonra heyecanla dışarı fırlamış. Ne çantasını hazırlamış, ne suyunu almış. “Bir şey olmaz. Hem ormanda zaten bir sürü meyve vardır,” demiş kendi kendine.

Renkli Ormana Yolculuk

Bobo, ormanın derinliklerine doğru yürümeye başlamış. Kuşlar cıvıldıyor, arılar vızıldıyor, rüzgâr hafifçe yaprakları sallıyormuş. Bobo önce kelebekleri kovalamış, sonra bir sincabın peşinden koşmuş. Derken karnı guruldamaya başlamış.

“Hmm, biraz meyve bulmalıyım,” demiş. Ama ne göğsünde taşıyacak bir torbası, ne de suyunu koyduğu matarası varmış.

Bir ağacın dibinde kırmızı, sulu görünümlü bir meyve bulmuş. Ama tam uzanacakken, bir ses duymuş:
“Onlar daha olgunlaşmadı!”
Bobo, sesi duyunca irkilmiş. Kafasını çevirdiğinde, ona bakan yaşlı bir kaplumbağa görmüş.
“Benim adım Toko. Bu meyveler bir hafta sonra tatlı olur. Şimdi yersen hem tadı ekşi olur hem de miden ağrır.”

Bobo kaşlarını çatmış. “Ama ben acıktım!”
Toko gülümsemiş. “Sabırlı olmalısın, minik ayı. Sabreden, tatlıyı yer.”
Bobo derin bir iç çekmiş. “Sabır, sabır, hep sabır…”

Paylaşmanın Gücü

Yürümeye devam ederken bir çalının arkasından sesler duymuş. Merakla yaklaşmış. Üç tavşan bir avuç çilek toplamış, onu paylaşıyorlarmış.
Bobo yaklaşmış. “Merhaba! Ne güzel çilekler toplamışsınız!”
Tavşanlardan biri, minik beyaz kulaklı olan, gülümsemiş. “İstersen seninle de paylaşabiliriz.”
Bobo şaşırmış. “Gerçekten mi?”
“Tabii ki! Ormanda her şey paylaşılmalı,” demiş diğer tavşan.

Bobo çileklerden birini ağzına atmış. “Mmm, harika! Teşekkür ederim.”
Tavşanlardan biri sormuş: “Sen hiç paylaşmayı sever misin?”
Bobo biraz düşünmüş. “Bazen… Ama çoğu zaman her şeyi kendim yemek isterim.”
Tavşanlar gülmüş. “Paylaştıkça mutlu oluruz, çünkü arkadaşlık paylaşmakla büyür.”

Su Nerede?

Bobo biraz yürüyüp oyun oynadıktan sonra çok susamış. Ama yanında su yokmuş.
“Hemen çıkmamalıydım!” diye hayıflanmış.
Tam o sırada bir ses duymuş. “Suu, buradayım!”
Sesin geldiği yöne gidince, küçük bir kuş olan Mimo’yu görmüş. Mimo, gagasında küçük bir su damlası taşıyormuş.
“Benim peşime düş! Seni dereye götüreceğim!” demiş Mimo.

Bobo Mimo’nun peşinden gitmiş. Uzun bir yürüyüşten sonra nihayet pırıl pırıl bir dereye ulaşmış.
“Yaşasın!” diye bağırmış Bobo.
Suyu içmiş, ellerini yüzünü yıkamış.
“Teşekkür ederim Mimo!”
Mimo gülümsemiş. “Doğayı tanırsan, ihtiyacın olanı bulursun. Ama yanına su almak da akıllıca olurdu, değil mi?”
Bobo başını sallamış. “Haklısın. Bir daha asla hazırlıksız çıkmayacağım.”

Büyük Fırtına

Tam her şey yolundayken, gökyüzünde birden kara bulutlar toplanmaya başlamış. Gök gürlemiş, rüzgar çıkmış.
“Eyvah! Fırtına geliyor!” demiş Bobo korkuyla.
Ama nereye gideceğini bilmiyormuş. Koşarken ayağı kaymış ve çamura düşmüş. Ağlamaya başlamış.
O sırada bir baykuş yaklaşmış. “Ağlama minik ayı. Seni güvenli bir yere götüreceğim.”
Baykuş onu geniş bir ağacın kovuğuna yönlendirmiş. Diğer hayvanlar da oradaymış: kirpiler, sincaplar, fareler...

Herkes birbirine sarılmış, fırtına geçene kadar birlikte beklemişler.
Bobo, yanındaki sincapla konuşmuş.
“Seni daha önce hiç görmedim,” demiş.
Sincap gülümsemiş. “Ben genelde ağaçlarda yaşarım. Ama fırtına geldiğinde herkesin birlikte olması gerekir.”

Bobo orada şunu anlamış: Zor zamanlarda dayanışma çok önemliymiş.

Geri Dönüş ve Dersler

Fırtına geçince Bobo annesinin endişeyle onu aradığını duymuş.
“Aneee!” diye koşmuş annesine.
Annesi onu sıkıca sarmış.
“Bobo! Çok merak ettim seni. Hazırlıksız çıktığını fark ettim ama senin bir şeyler öğrenmen gerektiğini düşündüm.”
Bobo başını eğmiş. “Anne, özür dilerim. Hazırlıksız çıktım, aç kaldım, susadım, kayboldum... Ama çok şey öğrendim.”

Annesi gülümsemiş. “Ne öğrendin bakalım?”

Bobo parmaklarıyla saymaya başlamış:
“1. Sabırlı olmayı… Çünkü acele eden ekşi meyve yer.
2. Paylaşmayı… Çünkü arkadaşlık paylaşmakla büyür.
3. Hazırlıklı olmayı… Çünkü susuz kalmak çok kötü bir şey.
4. Zor zamanlarda birlikte olmanın önemini…
5. Ve doğanın sesini dinlemeyi…”

Annesi onu kucaklamış.
“İşte şimdi gerçek bir orman dostu oldun.”

Son Sürpriz

Ertesi sabah Bobo yine erkenden uyanmış ama bu kez acele etmemiş. Çantasını hazırlamış, su şişesini doldurmuş, birkaç meyve almış, annesine sarılmış.
“Bugün yine keşfe çıkıyorum ama bu kez hazırlıklıyım!”
Annesi ona bir öpücük vermiş.
“Güle güle minik kaşifim.”

Ve Bobo yeni bir maceraya doğru yola çıkmış.


Bu Masaldan Çıkarılacak Dersler:

  • Sabır, her zaman güzel sonuçlar getirir.
  • Paylaşmak mutluluğu çoğaltır.
  • Hazırlıklı olmak, güvenliğin anahtarıdır.
  • Zor zamanlarda arkadaşlık ve yardımlaşma çok değerlidir.
  • Doğayı dinlemek, onunla dost olmak demektir.

Yorumlar