Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, gökyüzünün pamuk şeker gibi olduğu, kuşların şarkılarla uçtuğu, her tepesinin başka renkte parladığı bir ülke varmış. Bu ülkenin adı Renkli Tepeler Ülkesi’ymiş.
Bu ülkenin her tepesi farklı bir renkle ışıldar, her rüzgar farklı bir melodiyle eser, her çiçek ayrı bir tatta kokarmış. Mavi Tepenin mor menekşeleri naneli kokar, Sarı Tepe limonlu kek gibi mis gibi buram buram kokarmış. Çocuklar her sabah gökkuşağına selam verir, akşamları yıldızlarla fısıldaşırmış.
Bu güzel ülkenin tam ortasında, bir tabak tatlının hikâyesi başlamış…
Tatlıcı Topaç Amca ve Sırlı Tabak
Renkli Tepeler’in tam ortasında, buram buram vanilya ve tarçın kokan minik bir dükkân varmış. Bu dükkânın sahibi, şirin mi şirin, tombul mu tombul bir amcaymış. Adı Tatlıcı Topaç Amca’ymış. Herkes ona sadece “Topaç” dermiş çünkü her yere döne döne, hoplaya zıplaya gidermiş. O yürürken ceplerinden renkli şekerler dökülür, çocuklar da “Topaç amca geliyor!” diye sevinçle peşinden koşarmış.
Topaç Amca'nın tatlı dükkânı, tepelerdeki tüm çocukların uğrak yeriymiş. Ama bu dükkânın içinde, çok özel bir şey varmış: Altın kenarlı, içi pırıl pırıl parlayan bir tabak…
Bu tabak sihirliymiş. Her kim bu tabakta yapılan tatlıdan bir kaşık yerse, o gün kalbinde bir iyilik hissiyle uyanırmış. Ama tatlıyı yemek için sabırlı, nazik ve yardımsever olmak gerekirmiş. Yoksa tabak tatlıyı vermezmiş.
Minik Kız Gölge ve Hayali
Ülkenin Pembe Tepesi’nde yaşayan Gölge adında, minik bir kız çocuğu varmış. Gölge’nin saçları tarçın gibi kıvırcık, gözleri ise masmaviymiş. Ama Gölge çok sabırsız bir çocukmuş. Ne zaman bir şey istese hemen olmalıymış. Tatlı mı? Hemen! Oyun mu? Şimdi! Uyku mu? “Ama daha erken!” dermiş hep.
Bir gün annesi Gölge’ye demiş ki:
— Gölge’ciğim, sabırlı olmak bir çiçeği büyütmek gibidir. Beklersen, güzellikler açar…
Ama Gölge bunu anlamamış. Çünkü o bir çiçek değilmiş ki, tatlı istiyormuş!
O gün, Gölge'nin aklına sihirli tabak gelmiş. Herkesin dilinde: “Bir gün ben de o tabaktan tatlı yemek istiyorum!” demek moda olmuş. Ama tabak herkese tatlı vermiyor, sadece kalbi iyilikle dolu olanlara veriyormuş.
Gölge içinden geçirmiş:
"Ne kadar zor olabilir ki? Giderim, isterim, yerim. Hah!"
Ama işler hiç de düşündüğü gibi gitmeyecekmiş…
Tatlıya Giden Yol, Dönemeçli Bir Masal
Gölge, sabah erkenden kalkmış. Üstüne en parlak elbisesini giymiş, saçlarını minik ponponlarla süslemiş. Yanına bir kaşık almış ve yola çıkmış. Pembe Tepe’den Mor Tepe’ye, oradan Sarı Tepe’ye geçmiş. Topaç Amca’nın dükkânı işte tam oradaymış.
Dükkânın kapısını tıklatmış:
— Topaç Amca! Tatlı için geldim! Hemen verir misin?
Topaç Amca gülmüş, şapkasını düzeltmiş:
— Tatlı mı? Oooo güzel kızım, o tabak tatlıyı öyle herkese vermez. Kalbinde iyilik tohumu varsa, beklemeyi bilirsen, tatlı senindir…
Gölge homurdanmış:
— Ben zaten iyiyim! Hem niye bekleyeyim? Acıktım!
Topaç Amca eğilmiş, onun göz hizasına inmiş ve gülümsemiş:
— Bak Gölge… Sana tatlıyı verecek olan ben değilim. Tabağın kendisi seçer. Ama belki bir yol var. Eğer üç görevi başarıyla tamamlarsan, tabak kararını verir.
Gölge hemen atılmış:
— Tamam! Ne gerekiyorsa yaparım. Ama çok uzun sürmesin, olur mu?
Topaç Amca kıkırdamış:
— Görevler zaten sabırsızlara sabrı öğretmek içindir…
Birinci Görev: Sessiz Kuş Yuvası
İlk görev, Turuncu Tepe’nin yamacındaymış. Orada, sesi çıkmayan bir kuş ailesi yaşarmış. Minik kuşlar ötmez, anneleri cıvıldamazmış. Çünkü rüzgâr bir gün çok sert esmiş ve kuşların yuvası dağılmış. O günden beri hiç konuşmamışlar.
Gölge gidip yuvalarını görünce üzülmüş. Minik dallar, çer çöp, savrulmuş pamuklar...
Kendi kendine demiş ki:
"Belki konuşmazlar ama sıcak bir yuvayla yeniden cıvıldarlar."
Hiç kimse ona yardım etmemiş. Ama o topladığı çubuklarla, yumuşacık çimlerle, taşlardan minik bir yuvacık yapmış. Kuşlar önce korkmuş ama sonra minik bir “cik” sesi duyulmuş. Ardından bir “cuv!”
İşte o an, Gölge’nin kalbi kıpır kıpır olmuş. Gülümsediğini fark etmiş. “Ben iyi bir şey yaptım!” demiş içinden.
İkinci Görev: Renklerini Kaybeden Çiçekler
İkinci görev, Mavi Tepenin derinliklerinde, bir zamanlar gökkuşağı gibi olan ama şimdi griye dönmüş çiçeklerle dolu bir vadideymiş.
Bu çiçekler eskiden neşe saçar, melodili müzikler çıkarırmış. Ama kimse onlara su vermez, adım atmaz olmuş. Çiçekler kırılmış, küsmüş, renklerini yitirmiş.
Gölge önce biraz sinirlenmiş:
— E bu kadar çiçeği nasıl sulayacağım ben ya? Bir gün mü sürecek?
Ama sonra gökyüzünde süzülen bir kelebek ona göz kırpmış. Yanında bir sepet dolusu su taşıyan yaşlı bir kaplumbağa varmış. Gölge koşmuş, ona yardım etmiş. İkisi birlikte, saatlerce çiçeklere su taşımış.
Ve aniden bir şey olmuş… İlk önce bir çiçek “çıt” diye pembeleşmiş. Sonra diğeri mor, bir diğeri yeşil olmuş. Ve vadiden hafif bir melodi yükselmiş:
"Teşekkür ederiz, minik dost…"
Gölge yine gülümsemiş. Yorulmuştu ama mutluydu.
Üçüncü Görev: Sabır Saati
Üçüncü görev en zoruymuş. Tatlıcı Topaç Amca'nın dükkânına geri döndüğünde, son görev onu bekliyormuş: Beklemek.
Evet evet, sadece beklemek. Tatlı tabakta hazırmış. Sıcacık buharı üstünde, vanilya ve fındık kokusu her yeri sarmış. Ama tabak kımıldamamış. Ne kaşık almış, ne yaklaşmış. Topaç Amca şöyle demiş:
— Son görev, sabrını sınayacak Gölge. Tatlı sadece bekleyeni sever. Şimdi burada sessizce otur ve hiçbir şey yapmadan, sadece bekle…
Gölge içini çekmiş. Beklemek… Uff ne zor! Ama gözlerini kapatmış, yaptığı güzel işleri hatırlamış. Kuşların cıvıltısını, çiçeklerin müziğini düşünmüş. Ve o sırada kalbinde tatlı bir huzur duymuş.
Bir saat… İki saat… Derken, tabak kendiliğinden kaymış, Gölge'nin önüne gelmiş. İçinden bir parça tatlı yükselmiş ve minik kaşığın içine düşmüş.
Topaç Amca alkışlamış:
— Aferin sana, Gölge! Tatlı, hak edilerek güzelleşir. Sabırla, iyilikle tatlanır!
Tatlıdan Sonra...
Gölge tatlının ilk kaşığını yediğinde, sadece damağı değil, kalbi de şenlenmiş. İçinde bir sıcaklık, bir neşe oluşmuş. Öyle bir tat ki… Tarçınlı mutluluk, çikolatalı sabır, vanilyalı iyilik...
Eve dönerken artık başka bir Gölge varmış. Sabırlı, yardımsever, düşünceli bir Gölge.
Annesi ona sarılmış:
— Ne oldu sana böyle? Gözlerin parlıyor!
Gölge gülümsemiş:
— Sihirli bir tabaktan tatlı yedim. Ama asıl tatlı, yaptıklarımda gizliydi!
Masalın Sonu Ama Hayalin Devamı
Ve işte çocuklar, Renkli Tepeler Ülkesi’nde bir tabak tatlının masalı böyleymiş. Ama unutmayın… Bu sadece bir masal değil, kalbimizdeki iyiliği uyandıran sihirli bir yolculukmuş.
Bir gün siz de bir tatlı tabağıyla karşılaşırsanız… Belki o tatlı, sizin kalbinizdedir.
Yorumlar
Yorum Gönder