Bölüm 1: Uzak Diyarların Gözbebeği – Işıltı Koyu
Çok ama çok uzaklarda, haritalarda bile görünmeyen gizli bir koy vardı. Bu koyun adı "Işıltı Koyu" idi çünkü her gece, ay gökyüzünde yükseldiğinde denizin üzeri sanki yıldızlarla kaplanmış gibi parıldardı. Dalga sesleri ninniler söyler, rüzgâr sakince ağaçların yapraklarında oyun oynardı.
Bu koyda yaşlı ama dimdik duran bir deniz feneri bulunurdu. Adı "Parlak Göz" idi. Ne zaman sis bastırsa ya da fırtına çıksa, Parlak Göz fenerini yakar ve uzaklardan gelen gemilere yol gösterirdi. Onu yön bulmakta zorlanan kaptanlar, denizciler ve hatta martılar bile tanırdı.
Parlak Göz'ün en yakın arkadaşı ise Ay’dı. Evet evet, gökyüzündeki o güzel, parlak, yuvarlak Ay! Her gece Parlak Göz’ün üstüne ışığını bırakır, birlikte geceyi aydınlatırlardı.
Ama bir gece... bir şey oldu. Her şey değişti.
Bölüm 2: Parlak Göz Kayboluyor
O gece rüzgâr biraz huysuzdu. Gökyüzünde kara bulutlar dans ediyor, yıldızlar birer birer örtülüyordu. Ay ise çıkmakta zorlanıyordu, çünkü sanki gökyüzünün kapısı kapanmıştı.
Tam o sırada, Parlak Göz birdenbire titredi. Tüm kasabanın ışıkları gitmiş gibi bir karanlık çöktü. Sonra bir "fısssss!" sesi duyuldu ve fenerin ışığı bir anda söndü. Kasabanın çocukları uyanıp pencerelerine koştu. "Fener gitti! Fener yok!" diye bağırdılar. Yetişkinler denize baktı ama karanlıktan hiçbir şey göremediler.
O sabah güneş doğduğunda, Parlak Göz yerinde yoktu! Sanki hiç orada olmamış gibi. Ne taşı vardı, ne merdiveni... sadece yosunlarla kaplı bir taş daire kalmıştı.
Işıltı Koyu halkı şaşkındı. Ama en çok üzülen... küçük bir çocuktu.
Bölüm 3: Minik Luna'nın Merakı
Koyda yaşayan 5 yaşında bir kız çocuğu vardı. Adı Luna’ydı. Adını Ay’dan almıştı çünkü gözleri tıpkı ay ışığı gibi parlıyordu. Luna deniz fenerine hayrandı. Her akşam babasıyla oturur, Parlak Göz’ün ışığını izlerdi.
Parlak Göz kaybolunca Luna günlerce yemek yemedi. "Fenerimiz kaybolduysa gemiler ne yapacak?" diyordu. En sonunda karar verdi. Küçük çantasına sevdiği ayıcığını, büyüteci, renkli kalemlerini ve annesinin ördüğü fener şekilli şapkasını koydu. Sonra büyükannesinden gizlice aldığı pusulayla yola çıktı.
“Ben Parlak Göz’ü bulacağım!” dedi. Ve başladı masal gibi yolculuğuna.
Bölüm 4: Işık Ormanı ve Konuşan Ateşböcekleri
Luna, Işıltı Koyu’nun dışına ilk kez çıkıyordu. Önce Işık Ormanı’na girdi. Bu ormanın her ağacı fosforlu yapraklarla kaplıydı. Gece olduğunda ağaçlar parlıyor, dallarından minik ışık topları dökülüyordu.
Bir anda bir ses duydu:
— Cızzt! Kim geliyor?
Bir ateşböceği Luna'nın burnuna kondu.
— Ben Luna. Parlak Göz’ü arıyorum. Kayboldu...
Ateşböcekleri fısıldaştı. Sonra en yaşlısı, sakalları yıldız tozundan yapılmış bir ateşböceği Luna'ya yaklaştı.
— Fenerin ışığı çalındı. Onu bulmak için Ay Işığı’nı takip etmelisin. Ama önce Işık Bulutlarına çıkmalı, Orta Gök’teki Parıltı Kuşları’nı geçmelisin.
Luna biraz korktu ama cesaretini topladı. Ateşböcekleri ona minik bir pusula verdi. Pusulanın ibresi hep en parlak ışığı gösteriyordu.
Bölüm 5: Ay Işığı Merdiveni
Luna ormandan çıktıktan sonra gökyüzüne uzanan bir merdivenle karşılaştı. Merdiven, Ay’dan yapılmış gibi gümüş renkliydi. Ay Işığı Merdiveni!
“Bu da ne? Gökyüzüne mi çıkacağım?” dedi.
Birden bire merdivenin kenarında bir ay ışığı perisi belirdi.
— Ben Ayça. Ay Işığı'nın koruyucusuyum. Eğer gerçekten kalbinde ışık taşıyorsan, bu merdiveni çıkabilirsin.
Luna elini kalbine koydu. Ve bir mucize oldu. Merdiven Luna’nın ayakkabılarının altına doğru uzandı ve onu nazikçe yukarı taşımaya başladı.
Gökyüzü sessizdi. Bulutlar pamuk şeker gibi yumuşak, yıldızlar çocuk gülüşleri gibi ışıltılıydı.
Bölüm 6: Gök Balinası ve Işık Hırsızı
Luna gökyüzüne vardığında, dev bir gök balinası ona doğru yüzüyordu. Balinanın sırtında ışık topları, çanlar, küçük lambalar vardı. Balina Luna’ya:
— Merhaba küçük kız. Parlak Göz'ü aradığını duydum. Onu Karanlık Koleksiyoncu çaldı. O, dünyanın en güzel ışıklarını toplayıp saklar. Onun karanlık adasına gitmelisin.
Luna gözlerini kocaman açtı. “Peki nasıl gideceğim?”
Gök balinası sırtındaki küçük bir kanatlı tekneyi gösterdi.
— Bu ışık teknesi seni oraya götürür. Ama dikkat et... orası hiç gülmez.
Bölüm 7: Karanlık Koleksiyoncu’nun Adası
Ada simsiyah, gökyüzü kapkaraydı. Işık teknesi yanaşırken Luna, kalbinin hızlı attığını hissetti. Sessizce yürüdü. Karşısına siyah pelerinli biri çıktı. Gözleri yoktu ama yüzü yumuşaktı.
— Neden geldin küçük çocuk? dedi.
— Fenerimizi geri istiyorum. Parlak Göz bizim yolumuzu gösteriyordu.
Koleksiyoncu bir süre sustu.
— Işıkları sevmiyorum çünkü ben karanlıkta doğdum. Ama... senin sesin ışık gibi. Uzun zaman sonra biri beni anlamaya çalıştı.
Luna elini uzattı. “Karanlık da güzeldir. Ama ışık olmadan hiçbir şey görünmez. Belki birlikte yaşarlar.”
O an Koleksiyoncu’nun pelerininin altından bir ışık fışkırdı. Ve birden... Parlak Göz belirdi! Tek parça hâlinde, dimdik duruyordu!
Bölüm 8: Eve Dönüş ve Sonsuz Işık
Luna Parlak Göz’le birlikte geri döndü. Gök balinası onları sırtına aldı, Ayça gökyüzünden el salladı. Işıltı Koyu halkı sevinçle onları karşıladı. Fener tekrar ışığını yaktı.
Luna artık sadece bir çocuk değildi. Kalbinde ışık taşıyan, cesur bir küçük kaşifti.
Ve Ay her gece Parlak Göz'ün üzerinden hiç eksik olmadı. Çünkü artık sadece denizciler değil, çocuklar da bilirdi ki:
Bir ışık kaybolduğunda, onu bulacak bir kalp mutlaka vardır.
Yorumlar
Yorum Gönder