Çok uzak diyarlarda, yüksek dağların arasında gizlenmiş eski bir şato vardı. Bu şatonun adı “Karanlık Şato”ydu. Adı her ne kadar korkutucu gibi görünse de bu şato aslında kimsenin bilmediği büyük bir sırrı saklıyordu. Gündüzleri şato sessiz, karanlık ve boş gibi görünürdü. Ama gece olunca, pencerelerden yıldız gibi ışıklar yanar, tavandan renkli parıltılar dökülürdü. Fakat hiç kimse bu ışıkların neden yandığını bilmiyordu.
Bu esrarengiz şatoya en yakın köyde, annesiyle birlikte yaşayan küçük bir kız çocuğu vardı. Adı Mavi’ydi. Mavi, adını gözlerinin renginden almıştı; çünkü gözleri gökyüzü gibi masmaviydi.
Mavi çok meraklı, sevecen ve cesur bir çocuktu. En büyük hayali, Karanlık Şato’nun sırrını çözmekti. Annesi her gece ona masallar anlatırdı, ama Mavi’nin en sevdiği hikâye, Karanlık Şato’nun gizemli ışıklarıydı. Her gece pencereden dağlara bakar, “Bir gün oraya gideceğim,” derdi.
Bir sabah, kuşlar daha yeni ötmeye başlamışken, Mavi erkenden uyandı. Annesine sarılıp, “Anneciğim, artık büyüdüm. Şatonun sırrını çözmeye gitmek istiyorum. Lütfen izin ver,” dedi.
Annesi önce şaşırdı, sonra gülümsedi. “Kızım, sen çok cesursun. Ama unutma, en büyük ışık kalbindeki iyiliktir. Ne olursa olsun, iyi kalpli ol,” dedi ve Mavi’nin boynuna mavi bir taş taktı. “Bu, sana yol gösterecek,” dedi.
Mavi minik çantasını hazırladı. İçine biraz ekmek, su, minik bir fener ve çok sevdiği oyuncak tavşanı Tıpış’ı koydu. Sonra dağlara doğru yola koyuldu.
1. Dağın Sessizliği
Mavi dağ yolunda yürürken, etrafına hayran kaldı. Kuşlar şarkılar söylüyor, kelebekler uçuşuyordu. Fakat birdenbire gökyüzü kararır gibi oldu. Bulutlar toplandı. Rüzgâr uğuldadı. Mavi biraz korktu ama fenerini çıkardı. “Ben cesurum!” dedi kendi kendine.
Tam o sırada karşısına bir baykuş çıktı. “Nereye gidiyorsun küçük kız?” diye sordu.
Mavi, “Karanlık Şato’ya gidiyorum. Işıkların sırrını çözmek istiyorum,” dedi.
Baykuş başını salladı. “Kalbinde ışık varsa, karanlıktan korkmazsın. O zaman sana bir bilmece vereyim,” dedi ve sordu:
“Gece parlar ama yıldız değil,
Gölge yapar ama güneş değil,
Karanlıkta rehber olur,
Senin gibi cesur biri onu bilir.”
Mavi düşündü, düşündü. Sonra gülümsedi: “Fener!” dedi.
Baykuş kanat çırptı. “Doğru! Cesaretin kadar zekân da var. Yolun açık olsun, Mavi!” dedi ve uçup gitti.
2. Renkli Gölün Gizemi
Yoluna devam eden Mavi, bir göl kenarına ulaştı. Göl öyle güzeldi ki! Renkler gökyüzünden yere inmiş gibiydi. Ama gölün ortasında kocaman bir taş vardı ve üzerinde şu yazıyordu: “Yalnızca kalbi temiz olan, gölün sırrını görebilir.”
Mavi göle dikkatle baktı. O anda boynundaki mavi taş ışıldamaya başladı. Suya yaklaştı ve birden gölün dibinde minik bir kapı belirdi. Kapıdan tatlı bir ses geldi: “İçeri yalnızca dostlukla girilir.”
Mavi oyuncak tavşanı Tıpış’ı kucağına aldı, “Tıpış’la birlikteyiz. Biz dostuz!” dedi. Ve göl kapısı açıldı!
İçeride su perileri vardı. Işıklar saçarak dans ediyorlardı. Mavi’ye gülümsediler.
“Sen kalbi ışıkla dolu bir çocuksun. Şatonun yıldızlarını görebilmen için son bir bulmacayı çözmelisin,” dediler ve sordular:
“Ne yersin tükenmez,
Ne içersin bitmez,
Sevgiyi taşır ama görünmez…”
Mavi bir süre düşündü. Sonra ellerini kalbinin üstüne koydu: “Bu… bu sevgi! Kalptir bu!”
Periler alkışladı. “Doğru! Kalbindeki sevgi seni şatonun kapısına götürecek,” dediler.
3. Karanlık Şatonun Kapısı
Dağın zirvesine ulaştığında, şato karşısında tüm ihtişamıyla duruyordu. Gerçekten de karanlık ve sessizdi. Kapısı büyük ve eskiydi. Mavi yavaşça yaklaştı.
Kapının önünde bir heykel vardı. Heykelde şu yazıyordu: “Yıldızlar yalnız gökyüzünde değil, içimizde de parlar. Karanlığı açan anahtar sensin.”
Mavi, boynundaki taşı kapıya dokundurdu. Taş bir anda yıldız gibi parladı ve kapı yavaşça açıldı.
Şato karanlıktı ama duvarlarda küçük ışıklar belirmeye başladı. Sanki biri içeriden gülümsüyordu. Mavi içeri adım attı. O anda tüm şato aydınlandı! Renkli ışıklar tavandan yağmur gibi indi. Her odada dans eden ışık topları vardı.
Ve ortada, dev bir yıldız aynası duruyordu. Aynaya yaklaştı. İçinde kendi yansımasını gördü. Ama o sırada aynadan bir ses geldi:
“Sen şatonun yıldızlarını uyandıran çocuksun. Çünkü senin içinde cesaret, sevgi ve dostluk var.”
4. Gökkuşağı Salonu
Şatonun içinde ilerleyen Mavi, bir salona ulaştı. Bu salon gökkuşağı renkleriyle süslenmişti. Tavandan minik yıldızlar sarkıyordu. Her bir yıldız, kalbi sevgiyle dolu bir çocuğa aitti.
Birden salondaki yıldızlardan biri Mavi’nin eline indi. Üzerinde şu yazıyordu: “Dünyayı değiştirenler, içlerindeki ışığı paylaşanlardır.”
Mavi gülümsedi. Bu yıldız onun kalbinin bir parçasıydı.
5. Dönüş ve Yeni Yıldızlar
Mavi şatodan çıkarken, pencerelerden dışarıya renkli ışıklar saçılıyordu. Artık şato karanlık değildi. Köylüler dağlardan bu ışıkları gördü. Herkes merakla şatonun yeniden ışıldadığını konuştu.
Mavi köyüne döndüğünde herkes onu alkışlarla karşıladı. Annesi gözyaşları içinde sarıldı.
“Mavi, sen artık sadece benim küçük kızım değil, hepimizin umudu oldun,” dedi.
O günden sonra, Karanlık Şato’ya artık “Yıldızlı Şato” denmeye başlandı. Her gece farklı çocuklar rüyalarında oraya gidip yıldızlarla tanıştı.
Ve Mavi, büyüdüğünde çocuklara cesareti, sevgiyi ve dostluğu anlatan bir masalcı oldu.
Çünkü o çok iyi biliyordu:
“Gerçek yıldızlar gökyüzünde değil, kalplerde parlar.”
Yorumlar
Yorum Gönder