1. Bölüm: Kuruyan Dere ve Sessizleşen Orman
Bir zamanlar, yeryüzünde gizemli ve büyülü bir yer vardı: Gölge Ormanı. Ağaçları gökyüzüne uzanır, yaprakları her mevsim zümrüt yeşili olurdu. Ormanın ortasından geçen Şırıltı Deresi, tüm hayvanlara su taşıyan hayat kaynağıydı. Sabahları kuşlar cıvıldarken, dereden gelen tatlı şırıltı ormana neşe saçardı.
Ama bir sabah, sessizlik çöküverdi.
Şırıltı Deresi kurumuştu.
Ne su vardı, ne serinlik. Balıklar suyun içinde değil, yosunlar arasında kımıldamaya çalışıyor; geyikler telaşla kuru otlaklarda gezinip su arıyordu. Kuşlar gökyüzünde daha yorgun uçuyor, sincaplar susuzlukla huysuzlaşıyordu. Gölge Ormanı ilk defa böyle umutsuz ve korkmuş görünüyordu.
Ormanın en yaşlı ağacı olan Bilge Meşe, koca gövdesini eğerek söze başladı:
— "Bu, doğanın bize gönderdiği bir uyarı olabilir. Ama tek başımıza başa çıkamayız. Birinin cesur olması gerek…"
Ve o cesur biri çok geçmeden ortaya çıktı.
2. Bölüm: Cesur Tavşan Tera
Tüm tavşanlar arasında en meraklısı, en hızlısı ve en cüretkârı Tera idi. Gri tüyleri sabah çiyiyle parlar, kulakları göğe uzanırdı. Tera, daha yavruyken bile ormanın derinliklerine gitmeye, bilinmeyen mağaralara bakmaya bayılırdı.
Dere kuruduğunda, Tera hemen Bilge Meşe’ye koştu.
— “Bir şey yapmalıyız! Belki derenin kaynağına gidip ne olduğunu öğrenebilirim,” dedi gözleri şimşek mavisi bir kararlılıkla parıldayarak.
Bilge Meşe hafifçe gülümsedi.
— “Yol tehlikeli, Tera. Ama yalnız olmayacaksın.”
Tera merakla sordu: “Kim benimle gelecek?”
Cevap gökyüzünden geldi.
3. Bölüm: Altın Kanatlı Kartal’ın Gelişi
Uzaklardan, güneşi kesen görkemli bir gölge yaklaşıyordu. Kanatları devasa ve altın sarısı renkte parlayan bir kartal, dağların üzerinden süzülerek Gölge Ormanı’na indi. Gelişiyle tüm kuşlar sessizleşti. Çünkü bu kartal sıradan biri değildi.
O, Altın Kanatlı Kartaldı.
Efsaneye göre, yüzyılda bir doğan bu kartal, doğayı korumakla görevliydi. Gözleri kehribar gibi, sesi gök gürültüsünü andırırdı.
— “Ben Arkan. Doğa çağırdı. Görevim Gölge Ormanı’nı korumak. Tera, senin cesaretin bana ulaştı. Beraber gideceğiz.”
Tera’nın yüreği gururla doldu. Kartal ve tavşan, bir arada. Kimse böyle bir dostluk görmemişti.
4. Bölüm: Yolculuk Başlıyor
Ertesi sabah, tüm orman onları uğurladı. Tera sırtına küçük bir su kabı ve fındık torbası aldı. Arkan ise güçlü kanatlarını göğe çırparak havalandı. Tera’ya, büyük taşlardan geçerken yardım ediyor, yırtıcı hayvanları uzaktan gözlüyordu.
Yolları Sis Vadisi’nden geçti. Orası, sislerin hiç dağılmadığı, yolun görünmediği ürkütücü bir yerdi. Ama Tera burnunu havaya kaldırarak bir yön tayin etti. “Rüzgâr, doğudan esiyor. Dere doğuya akardı. Yol doğru,” dedi.
İlk geceyi Gümüş Mağara’da geçirdiler. Tera, yıldızları seyrederken sordu:
— “Sence gerçekten başarabilir miyiz?”
Arkan bir tüyünü uzatarak cevap verdi:
— “Cesaretin varsa, her şey mümkündür.”
5. Bölüm: Yılanların Kraliçesi
Üçüncü gün, ormanın ötesinde karanlık bir bölgeye geldiler. Burası Yılanlar Vadisiydi. Her yerde sürünen gölgeler vardı. Birden yere sarılmış devasa bir yılan yükseldi: Kraliçe Slythara.
— “Buraya izinsiz giren her canlıya ceza verilir,” dedi, sesi tıslayarak.
Ama Tera öne çıktı, korkusuzca.
— “Biz ormanımızı kurtarmak için buradayız. Savaşa değil, barışa geldik.”
Kraliçe Slythara, tavşanın gözlerine baktı. Sonra beklenmedik bir şey oldu. Hafifçe başını eğdi.
— “Senin cesaretin gerçek. Size yardım edeceğim. Dereyi kurutan gücü ben de hissettim. O, Karanlık Taş’ın laneti.”
6. Bölüm: Karanlık Taş ve Gerçek Tehlike
Yolculuklarını sürdüren ikili, sonunda dağların ardında eski bir tapınağa ulaştı. Tam ortasında siyah ve kömür karası bir taş vardı. Etrafa karanlık enerji yayıyordu. Bu, Karanlık Taştı. Efsanelere göre, doğaya zarar veren açgözlü bir büyücü tarafından yaratılmıştı.
Arkan taşın üzerine süzüldü, ama yaklaştığı an yere çakıldı. Güçlü kanatları taşın karanlığından etkilenmişti. Tera yanına koştu, gözyaşları inci beyazı yanaklarına süzüldü.
— “Hayır… Vazgeçmemeliyiz!”
Tera, kalbindeki sevgi ve birlik duygusuyla taşın önünde durdu. Ellerini havaya kaldırdı ve ormanda tanıdığı tüm canlıları hayal etti. Onların mutluluğunu, birlikte yaşadıkları güzel günleri düşündü.
Birden taş titredi.
Işıklar saçmaya başladı: turuncu, mor, yeşil, mavi… Ve patladı.
7. Bölüm: Ormana Dönüş
Gözlerini açtığında, Arkan dimdik ayaktaydı. Gökyüzü açılmış, derin bir ışık yeryüzünü sarmıştı. Uzakta bir şırıltı duyuldu.
Şırıltı Deresi, yeniden akıyordu!
İkili, büyük bir sevinçle ormana döndü. Tüm hayvanlar onları karşıladı. Sincaplar dans etti, geyikler suya atladı, kuşlar gökyüzünü gökkuşağı gibi boyadı.
Bilge Meşe konuştu:
— “Tera ve Arkan, bize bir ders verdi: Birlik ve cesaret, doğanın en güçlü ilaçlarıdır.”
8. Bölüm: Sonsuza Kadar Anılacak
Tera, ormanın en saygı duyulan canlısı oldu. Her baharda çocuklara cesaret hikâyeleri anlattı. Arkan ise yüksek dağlarda gözlem yapmaya devam etti ama ne zaman orman tehlikeye girse, altın kanatları gökte belirirdi.
Ve böylece, Altın Kanatlı Kartal ve Cesur Tavşan Tera, sonsuzluk ormanlarına adlarını altın harflerle yazdırdılar.
Masaldan Alınacak Ders:
Doğa bizden yardım ister. Her canlı, ne kadar küçük olursa olsun büyük bir fark yaratabilir. Cesaret, birlik ve sevgiyle her karanlık aydınlanabilir.
Masal bitti, ama cesaret her zaman içinde yaşasın…
Yorumlar
Yorum Gönder